Turizm, sektör olarak kendi içinde birçok dinamiği barındıran devasal bir örgütlenme. Bu makalede en az turizmin kendisi kadar karmaşık olan “iç turizme” odaklanmaya çalıştım.
Bir ülkede turizm sektöründen gelir etmek isteniyorsa şüphesiz ilgili ülkenin destinasyon olarak bazı çekicilik unsurlarına sahip olması gerekir. Çekici değerlere sahip olmak yetmez, bu değerleri akıllı politikalarla dünyaya tanıtmak gerekir. Başta turizm bakanlığı olmak üzere yerel ve ulusal kamu kurumları belirleyecekleri akıllı politikalarla sektördeki konaklama, seyahat, havayolu vb. işletme paydaşlarına yön vererek onları destekler ve aynı zamanda denetler. Kamu ve özel sektör dirsek temasında topyekun olarak sürdürülebilir bir turizmi hedefleyerek bu doğrultuda çalışırlar. En azından optimal süreç böyle olmalıdır. Bu optimal süreci izleyen ülkeler dünyanın turizmden en çok kazanan ülkeleri listesindeler. Bu süreci izlediğini sanan ülkeler söz konusu listeye piyango metaforu ile bakarak şöyle derler;
Bir gün bizde inşallah…
Dünya Seyahat ve Turizm Konseyi verilerine göre 2017 yılında tüm dünyada yapılan toplam seyahat harcamasının %73’nün iç turizmden elde edildiğini düşünürsek çok kritik bir “itici güçten” bahsettiğimizi anlayabilirsiniz. (Link 1)
İç turizmden hangi ülkeler ne kadar gelir elde ediyor diye merak edenler olabilir, aşağıda bazı örnek ülkeler paylaştım;
Çin’in ve Almanya’nın turizm gelirlerinin %87’si iç turizmden elde ediliyor.
Amerika’nın turizm gelirlerinin %80’i iç turizmden elde ediliyor.
İngiltere’nin turizm gelirlerinin %83’ü iç turizmden elde ediliyor.
Rusya’nın turizm gelirlerinin %74’ü iç turizmden elde ediliyor.
İtalya’nın turizm gelirlerinin %77’si iç turizmden elde ediliyor.
İspanya turizm gelirlerinin %44’ü iç turizmden elde edilirken Türkiye’de bu oran ise %46.
*yazının sonunda paylaşacağım TUIK 2019 rakamlarına baktığımızda 2019 yılında yaklaşık 10 milyon insanın Türkiye içinde seyahat ettiği ve bu harcamalardan ortalama olarak 2.5 milyar $ gelir elde edildiği görülüyor. Bu hesaba göre 2019 yılında elde edilen 34.5 milyar $ toplam turizm geliri içinde iç turizm payı sadece %7. (Link 2)
Belki de bakanlık bünyesinde bir ekip büyük şirketlerin paylaştıkları verileri özellikle incelemeli!
Açıkçası bir ülkenin turizm gelirlerini hesaplamak kolay iş değil. Otel ve ulaşım giderlerini bir yere kadar takip edebilirsiniz ancak ülke içine girdikten sonra kimin nerede ne harcadığını tespit etmek isterseniz, turistlerin verdikleri subjektif bilgiler dışında pek bir referans yok.
Bir Amerikalı turist turizm için ülkesinde yıllık 840 $ harcarken bir Türk turist 26 $ harcıyor. (2019 Tuik verilerine göre 31 $) Nedenlerine ilerleyen satırlarda -en azından- göz atıyor olacağım.
Turizm, bir örgütlenmenin yanı sıra birçok disiplinin ve kuruluşun beraber çalışmasını gerektiren bir mekanizma aynı zamanda. Bu mekanizma ancak sağlıklı ve sürdürülebilir gerçekçi politikalarla büyüyebilir. Aksi olmaz!
Söz konusu sürdürülebilir politikaları belirlerken iç turizm mutlaka hedefler arasında olmalı. Gerek ekonomik dalgalanmalar, gerek vize süreçleri, gerek artan seyahat giderleri, hiç istemesek ve hiç düşünmesekte savaş vb. durumlarda sektöre can simidi olan hep yerli turistler olmuştur.
Yüksek sezonda gelecek yabancı turistlerden göreceli olarak daha çok kazanmak daha cazip geldiği için oteller kapanır, uçuş seferleri azaltılır, çalışan personeller evlerine gönderilir, sektördeki ekonomik döngü biter ve güzelim kış mevsimleri yalnızlığa bürünür.
Turizmi gerçekten “12 ay” olarak düşünürsek şehirlerimiz ve cazibe merkezlerimiz hiç yalnız kalmayabilir.
Söz konusu sürekliliği sağlamanın en kolay yollarından birisi şüphesiz iç turizm. Yerli turist açısından bakarsak pasaport, vize, uzun uçak seyahat dertleri yok. Hatta kendi aracıyla bile hareket etme özgürlüğü var.
Konaklama sektörü için düşünecek olursak personel sirkülasyonunu azaltarak kalifiye personele sahip olmak, düşük sezonda bile kazanç elde etmek, oteli aç kapa stresinden kurtulmak gibi avantajları var.
Ören yerleri açısından bakacak olursak sürekli turist ziyareti ile bölge ekonomisine katkının yanı sıra ören yeri gelirlerini arttırarak olası restorasyon giderleri için ödenek imkanı oluşur.
Havayolları için sadece bayramlarda ve yaz aylarında oluşan yoğunluk yıl boyunca devam edeceği için onlar içinde motive edici bir hareketlenme olacaktır.
Örneğin Türkiye’ye gelen yabancı turistler ortalama 1 kez tatile gelirken yerli turist kısa süreli ya da uzun süreli farketmeksizin birden fazla kez turizm faaliyetlerine katılabilir.
Türkiye’ye rusça konuşan ülkelerden turistlerin kum deniz güneş için geldiklerini, ortadoğu ülkelerinden gelen turistlerin daha çok alışveriş için geldiklerini ve avrupalılarında yine deniz ve eğlence odaklı olduklarını düşünürsek ülkenin büyük bir kısmı için henüz keşfedilmemiş ya da yeterince ziyaret edilmiyor tespitinde bulunabiliriz.
Peki yabancı turistler neden ülkenin bu keşfedilmemiş yerlerini ziyaret etmiyor başka bir makalenin konusu olabilir ama bu yazının değil.
*Politika olarak iç turizm odaklı düşünerek ülke sınırları içindeki turistik cazibesi olan ören yerlerini, müzeleri, kış aktivite merkezlerini, rekreasyon cazibesi olan yerleri, yürüyüş rotalarını doğru analiz etmek ve bunları tüm sektör paydaşlaıyla pazarlamak ya da genel tanımıyla “paketlemek” gerekir.
Bir Amerikali yılda ortalama 29 kez ören yeri ziyaret ettiğini düşünürsek bir Türk Türkiye’de ne kadar ziyaret gerçekleştiriyor buna analiz etmek gerekiyor.
Turizmin sadece her şey dahil konseptten ibaret olmadığını anlayarak turizme daha geniş gözlüklerle bakıp daha bütünleşik düşünmek gerektiğine inanıyorum.
İlk cümledeki “karmaşık” ifadesine gelecek olursak işin bir de maddi boyutu var. Örneğin 85 milyonluk nüfusa sahip Türkiye’de iç turizmin canlanmasının temel gereksinimi elbetteki kişi başına düşen gelir miktarı. Hazır yeri gelmişken ülkeler bazında asgari ücret miktarlarına göz atmakta fayda var: (Link 3)
Pandemiden dolayı turizm sektöründeki daralmalardan dolayı İtalya’da yıllık geliri 40K €’un altında olan 3 kişi ve üzeri nüfuslu ailelere 500 € teşvik verildiğini okuduk. Buna benzer örnekleri farklı ülkelerde de görmek mümkün. Adına ister sektöre canlılık deyin ister devletin vatandaşa yardımı deyin. İşin özünde tatili bir lüks olarak değil aksine bir ihtiyaç olarak görmek geliyor aslında. Ancak asgari ihtiyaçların karşılanmasından sonra kalan para ile tatil ya da turistik bir aktivite düşünülebilir. (Link 4)
Özetle;
Satır aralarında değindiğim -naçizane- çözüm önerilerine ek olarak;
Kişi başına düşen milli geliri bir anda artırmak kolay değil. Dolayısıyla daha pratik çözümler gerekiyor.
Türsab başkanımızın aralık 2022 de bir gazeteye verdiği röportajda belirttiği gibi “oteller fiyat düşürsün” açıklaması gerçekçi bir öneri değil.
Otellerin fiyat düşürmesi demek kalitenin düşmesi demektir bu da döviz girdisinin azalmasına sebep olur. Daha rasyonel çözümler gerekiyor.
Kültür ve Turizm Bakanımızın yerli turist yazın tatil yapabilecek mi sorusuna verdiği “onlarda kışın tatil yapsın” cevabı da yeterli bir öneri değil.
Bu konuda çabalıyoruz ancak işimiz zor bile dese kabul edilebilir bir cevaptı
Takibi zor olacak belki ama daha önce hiç tatile çıkmamış insanlar için bakanlık bütçesinden katkılar verilerek konaklama tesisleriyle özel anlaşmalar yapılabilir. Amaç yerli turiste tatil ve turizm farkındalığını kazandırmak olmalı. Bu farkındalık sayesinde ağızdan ağza reklam sayesinde ülke içindeki seyahatlar artabilir. Aynı anlaşmalar yine bakanlık bünyesinde diğer turizm sektör paydaşları içinde uygulanabilir.
Müze kart gibi harika bir uygulamamız var ancak bazı yerlerde geçiyor bazı yerlerde geçmiyor. Müze kartın geçmediği tüm müze ve ören yerleri bende güvensizlik yaratıyor. Bu sayı arttırılmalı.
Şehirlerarası dinlenme tesislerindeki ücretler havalımanlarıyla yarışır durumda. Tost 60 TL olur mu? WC dahil temizlik ve genel hijyen kalitesi % 1 bile değilken istenen rakamlar insanları seyahat etmekten alıkoyuyor. Denetleme şart.
3 yıl önce Saklıkent / Antalya`da sucuk ekmek için istenen rakam 35 TL idi. Araçları park edecek hatta oturacak yer bile yokken bu tekelci işletme kafasıyla halkı turizmden soğutan insanları denetlemek lazım.
Evet sivil turizm polisleri olmalı ve bu yamyamlardan ülkeyi arındırmalılar.
Olmazsa da Guguk Kuşu filmindeki o efsane repliği söyleriz en azından…
“Ama denedim, değil mi? Lanet olsun! En azından bunu yaptım…”